Köpeğe Neden “İt” Denir? Bir Kelimenin Hikâyesi, Bir Dostluğun İzleri
Size bir hikâye anlatmak istiyorum… Bir sabah, kentin karmaşasıyla uyanan küçük bir mahallenin sokaklarında, iki farklı bakış açısının kesiştiği bir yerde başlayan bir hikâye bu. Biri dünyaya çözüm arayarak bakan, planlı, analitik bir adam: Cem. Diğeri ise kalbiyle düşünen, duygularını ön planda tutan bir kadın: Elif. Ve ikisinin hayatını altüst eden bir üçüncü karakter: sahipsiz bir köpek.
Bir Sokak, Bir Karar, Bir Kelime
Cem, sabah yürüyüşlerinde hep aynı rotayı izlerdi. O gün de her zamanki gibi planlı adımlarla ilerlerken, sokağın köşesinde titreyen bir köpek gördü. Kirli, zayıf ve gözlerinde derin bir korku vardı. “İşte klasik bir başıboş it,” diye mırıldandı Cem. Onun için bu sahne, çözüme ihtiyaç duyan sıradan bir şehir problemiydi. Belediyeye haber vermek, barınağa götürmek, mesele kapanırdı.
Elif ise aynı köpeği başka bir dünyadan görüyordu. “Kim bilir neler yaşamıştır,” diye düşündü. Yavaşça yaklaştı, diz çöktü ve elini uzattı. Köpek ürkekti ama gözlerinde bir umut kıvılcımı vardı. O an Elif’in kalbinde bir bağ kuruldu. “Bu bir ‘it’ değil, bu bir can,” dedi sessizce.
“İt” Kelimesinin Köklerine Yolculuk
İşte bu iki bakış arasındaki fark, yüzyıllardır kullandığımız “it” kelimesinin tarihini de anlamamıza yardımcı olur. Türkçede “it” sözcüğü, eski Türk dillerinde “it-” fiilinden türemiştir ve en basit anlamıyla “köpek” demektir. Orta Asya’da köpekler çobanların en sadık yardımcılarıydı. Fakat zamanla, şehirleşme ve kültürel değişimle birlikte bu kelime olumsuz çağrışımlar kazandı.
“İt gibi çalışmak”, “it muamelesi görmek”, “it kopuk” gibi deyimlerle dilimize yerleşen bu kelime, çoğu zaman hakaretle eş tutuldu. Oysa köpek, insanlık tarihindeki en eski dostlardan biridir. Binlerce yıldır avcılıkta, güvenlikte, dostlukta yanımızda yer almış bir varlığa duyduğumuz sevgi ve saygı, dilin evriminde bir şekilde arka planda kalmıştır.
Cem’in Çözümü, Elif’in Kalbi
Cem için mesele hâlâ basitti: “Bu hayvanın sokakta yeri yok, bir çözüm üretmemiz gerek.” Elif içinse mesele çok daha derindi: “Bu can, belki de birinin tüm dünyasıydı. Belki terk edildi, belki kayboldu. Ona bir şans vermezsek, kim verecek?”
İkisi tartıştılar, fikir ayrılıkları yaşadılar. Cem mantığıyla konuştu, Elif kalbiyle. Ama günler geçtikçe köpek ikisinin hayatının bir parçası oldu. Cem her sabah ona su bırakmayı alışkanlık hâline getirdi, Elif ise sabırla güven kazandı. Aylar sonra köpek, kapılarında bekleyen bir dost olmuştu.
Bir Kelimenin Ağırlığı
Cem bir akşam kahvesini yudumlarken sessizce mırıldandı: “Artık ona ‘it’ diyemem.” Bu cümle aslında bir dönüşümün ilanıydı. “İt” kelimesi, köpeğin kendisini değil, insanoğlunun bakış açısını yansıtıyordu. Biz ona ne isim veriyorsak, aslında kendi iç dünyamızı da tanımlıyorduk.
Dil, düşüncenin aynasıdır. Ve belki de bir kelimenin soğukluğu, bir bakışın şefkatiyle değişebilir. “İt” dediğimiz şey, aslında sabrın, sadakatin ve koşulsuz sevginin ta kendisidir. Tıpkı o köpeğin Elif ve Cem’in hayatını değiştirdiği gibi.
Toplumsal Algı: “İt” ve İnsan
Farklı kültürlerde köpeğe verilen isimler, insanların onlara bakışını da yansıtır. Batı’da “dog” nötr bir anlam taşır, bazı yerlerde kutsal sayılır. Orta Doğu’da kimi zaman aşağılayıcı, kimi zaman sadık dost anlamı yüklenir. Türk kültüründe ise kelime anlamı sade olsa da, yüzyıllar içinde yüklediğimiz anlamlar onu daha karmaşık hâle getirmiştir.
Belki de şimdi zamanı geldi: Onlara yüklediğimiz eski kelimeleri sorgulamanın, sesimizin tonunu değiştirmenin. Çünkü bir “it”, aslında bir “dost” olabilir; yeter ki gözlerimizi önyargıdan kaldırıp yüreğimizle bakalım.
Son Söz: Bir İsimden Fazlası
Günün sonunda kelimeler değil, eylemler önemlidir. Cem’in mantığı ve Elif’in kalbi birleştiğinde, bir kelime değişti, bir hayat kurtuldu. Artık o köpek sadece bir “it” değil, bir ailenin üyesiydi.
Belki de bu yüzden köpeğe “it” deriz: Çünkü insanlık tarihi boyunca yanımızda olmuş, bizi korumuş, bize sadık kalmış bir varlığa bile çoğu zaman hak ettiği değeri verememişizdir. Ama hikâyeyi yeniden yazmak elimizde. Belki bugün siz de bir sokağın köşesinde duran o gözlerle karşılaşırsınız… ve belki de ilk defa, ona gerçekten görerek bakarsınız.